19 Ocak 2012 Perşembe

Dürüst olmak mı daha önemli hayatta kalmak mı?

Bir saat önce "Zenne" filminden çıktığımdan beri heyecandan yerimde duramaz haldeyim. Tamam blog'a yazayım diyorum ama ne yazarsam yazayım filmin asıl değerini azaltmak en büyük endişem. Çok net ve kesin bir dille söylüyorum ki Zenne Altın Portakal'da aldığı  En iyi uzun metraj film ödülünü alnının akıyla almış!

Film Türkiye'de işlenen ilk "eşcinsel töre cinayeti"nden yola çıkılarak hazırlanmış.

Ahmet Yıldız, Urfa'da doğan İstanbul'da fizik öğretmenliği son sınıfta okurken babası tarafından "eşcinsel" olduğu için öldürülen gencecik bir adam. Kültürlü, naif, zeki, tutkulu, aşık ama en çokta korkulu..Film Ahmet'in hikayesini temel alarak birbirinden farklı üç eşcinsel yönelimli erkeğin hikayesini kurgusal bir biçimde yansıtıyor. Hani Türkiye'de şöyle bir algı var ya: "Gay dediğin ibnedir, karı gibi giyinir, kırıtır!" Bu dogmaların aksine biri aseksüel biri biseksüel ve biri gay 3 erkeğin dostluğu muazzam sade, naif ve içten bir dille anlatılıyor. Film tam ayarında, ailelerin gönül rahatlığıyla çocuklarıyla izleyebileceği türden. Hatta bence ailelerin çocuklarıyla izlemek zorunda oldukları filmlerden!

Ahmet'in annesi dinine ve törelerine sorgulamaksızın bağlı muazzam dominant ve acımasız bir kadın. Babası ise aşiret kültürüyle yoğurulmuş, cinsel hayatında iktidarsızlık yaşayan ve karısı tarafından sürekli olarak değersizleştirilen bir adam. Ahmet'se gay olduğu için utanmak zorunda bırakılan, ibne damgası yiyen, dünyalar tatlısı bir çocuk. Küçüklüğünden itibaren diğer çocuklardan farklı olduğunun hem kendisi hem de ailesi farkında. Farkındaki Ahmet'i "temizlemek" için döverek banyoda yıkıyorlar. Bu arada Ahmet erkeksi bir duruşa sahip olmasına rağmen, askerlikten muaf olabilmek için cinsel ilişkiye girerken fotoğraflarının çekilmesini ağlayarak kabul etmek zorunda kalıyor, değersizleştiriliyor, küçültülüyor.. Herşeye rağmen Ahmet korksada annesini, babasını seviyor. Onların kabul etmediği gerçeğiyle mutlu olamıyor, bu arada aşık oluyor, bu ikiyüzlülüğe dayanamayıp babasını arıyor. İşte ben de film bu sahnede kopuyor zaten:

Ahmet yere oturmuş, ağlayarak Kürtçe "baba ben ibneyim, beni affet, özür dilerim" diye ağlıyor, haykırıyor..Babası ise 1.5 ay sonra onu sokak ortasında öldürüveriyor. Beni filmde en çok vuran sahne, babasının seccade başında kendisini vurması, annesinin ise seccadedeki kanları banyoda yıkarken o kanların baş örtüsüne bulaşmasıydı sanırım.

Çok öfkeliyim dostlar çok. Ahmet Yıldız'ın katili olan babası tam 2 senedir bulunamıyor. Şimdiye kadar homofobik olduğunu söyleyen kişilere saygı duymaya çalışırdım ama kusura bakmayın bunu hakkettiklerini düşünmüyorum. Kana bulanan ahlakınız batsın, ibne dediğiniz diliniz kopsun. Benim nazarımda malesef insanlık vasıflarınızı kaybetmişsiniz ama öylesine yaşıyorsunuz.

NOT 1: Kerem Can oyunculuğyla aklımı başımdan almıştır.
         2: Arkadaş o nasıl güzel film müziğidir??!!!???

Filmden çıkışımız
Yağmur: Beyza ben son 15 dakika hiç durmadan ağladım.
Beyza: Fark ettim Yağmur, ben de ağladım.
Yağmur: İçim şişti.
Beyza: Sorma valla, resmen dert sahibi oldum bu filmi izleyince!!!!!!


Arkadaşım çok tatlıdır!:) İzleyin, izlettirin:)

1 yorum:

  1. ahaha :D bundan sonra seninle konuşmalarıma daha çok dikkat etmeliyim, her an kendimi burada bulabilirim sanırım. neyse. cidden katılıyorum, herkesin izlemesi gereken, fazlasıyla etkileyici bi film. her şeyiyle :)

    YanıtlaSil